İsrail ordusunun aylardır sürdürdüğü saldırılarda yaşamını yitirenlerin sayısı on binleri aşarken, dünya kamuoyu şu soruyu her zamankinden daha yüksek sesle soruyor: "Kim bu devleti tanıyor, kim kapılarını kapatıyor?"
1948’de kurulan bir yapının, 21. yüzyılda hâlâ dünyanın üçte birine yakını tarafından "yok" sayılması, uluslararası hukukun en büyük paradokslarından biridir.
Haritadaki Görünmez Duvar: 32 Ülkenin Reddi
İsrail, 14 Mayıs 1948’de bağımsızlığını ilan ettiğinde dünyayı ikiye böldü.
Bugün Birleşmiş Milletler üyesi olan 193 devletin %83’ü (160 ülke) İsrail’i resmi olarak tanısa da, 32 ülke için İsrail devleti meşru bir yapı değil.
Bu ülkeler için İsrail pasaportu sadece geçersiz bir kâğıt, İsrail bayrağı ise diplomatik bir boşluk anlamına geliyor.

Pasaportlara Kilit Vuran Başkentler
Hangi ülkelerin İsrail'e karşı kapı duvar olduğunu bilmek, küresel siyasetin kırmızı çizgilerini anlamak demektir.
İşte o katı liste:
Pasaportu Hiç Tanımayanlar: Afganistan, Cezayir, Bangladeş, Brunei, İran, Irak, Kuveyt, Lübnan, Libya, Umman, Pakistan, Suudi Arabistan, Somali, Sudan, Suriye ve Yemen. Bu ülkelerin sınır kapıları, üzerinde "İsrail" yazan her türlü belgeye kapalıdır.
İstisnai Yasaklar: Pakistan, sadece kendi sınırlarını kapatmakla kalmıyor; vatandaşlarının pasaportuna da "İsrail'e gidemezsiniz" ibaresini kazıyor. Endonezya ise ancak özel bir göçmen bürosu davetiyle sınırlı geçişlere izin veriyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ise İsrail pasaportunu yalnızca transit geçişlerde kabul ederken, ülkeye giriş izni tanımıyor.

İdeolojik Kopuşlar: Küba ve Kuzey Kore
İsrail’e yönelik ret cephesi sadece İslam dünyasıyla sınırlı değil.
Küba, 1973 yılından bu yana İsrail ile diplomatik bağlarını tamamen koparmış durumda.
Benzer şekilde Kuzey Kore, İsrail’in varlığını tanımayarak Filistin meselesinde en sert duruş sergileyen devletler arasında yer alıyor.
Çad, Malezya, Katar, Fas ve Tunus gibi ülkeler ise diplomatik süreçlerde mesafesini koruyan diğer önemli aktörler olarak öne çıkıyor.
Meşruiyetin Bedeli: Beyan mı, Onay mı?
Hukuki açıdan bakıldığında; 1933 Montevideo Konvansiyonu (Beyan Teorisi), bir bölgenin devlet olması için toprağı ve hükümeti olmasını yeterli bulur.
Ancak İsrail vakasında görüyoruz ki; "Kurucu Teori" yani diğer devletlerin onayı olmadan tam bir egemenlikten söz etmek mümkün değil.
İsrail her ne kadar BM üyesi olsa da, bugün Gazze’de yaşanan insanlık dramı ve sivil kayıplar, bu tanınma krizini yeniden alevlendiriyor.
Sonuç olarak; Gazze'de sayısı 23 bini aşan can kayıpları ve Mescid-i Aksa'daki baskılar devam ettiği sürece, bu diplomatik harita daha çok sarsılacak gibi görünüyor.
Bir yanda diplomatik tanınma peşinde olan bir yönetim, diğer yanda pasaportları dahi kabul etmeyen devasa bir coğrafya...
Bu uçurumun kapanıp kapanmayacağını ise siyasetten ziyade, sahadaki insanlık dramının gidişatı belirleyecek.





