20 yaşındaki üniversite adayı Kadir Şeker, "bana ne" demediği için bugün Türkiye'nin en çok tartıştığı davanın başrolü haline geldi.
Bir yanda ölümden çekip aldığı bir kadın, diğer yanda o iyiliğin bedeli olarak önüne konulan kelepçeler... Konya’daki o parkta sadece bir adam ölmedi, bir gencin tüm masumiyeti ve hayalleri de o gece toprağa gömüldü.

Kahramanlıktan Sanık Sandalyesine: O Gece Ne Oldu?
Kadir, kütüphaneden evine dönerken Özgür Duran’ın sevgilisi Ayşe D.’yi yerlerde sürüklediğini, darp ettiğini gördü.
Araya girdiğinde niyet belliydi: Bir kadının daha "cinayet kurbanı" olmasını engellemek.
Ancak o karanlık arbede anında kader ağlarını ördü; Kadir’in elindeki bıçak Duran’ın kalbine saplandı.
Bir yanda kurtarılan bir hayat, diğer yanda "katil" damgası vurulan bir kahraman... Türkiye o günden beri aynı soruyu soruyor: İyilik yapmanın cezası hapis mi olmalıydı?
Vefasızlığın Perdesi: "Beni Dövmüyordu" İtirafı
Haberin en can yakıcı noktası ise mahkeme salonlarında yaşandı.
Kadir, Ayşe D. ölmesin diye hapse girerken; kurtardığı o kadın, duruşmada ağız değiştirdi.
"Özgür beni dövmüyordu, sadece tartışıyorduk" diyerek kendisi için hayatını yakan genci bir başına bıraktı.
Bu "vefa" sınavındaki kırılma, kamuoyunun vicdanını en az o bıçak darbesi kadar yaraladı.

Adalet mi, İbret mi?
Hukuk kitapları "meşru müdafaa sınırının aşılması" dedi, toplum ise "Kadir bizim vicdanımızdır" diye haykırdı.
12,5 yılla başlayan mahkumiyet, sokaklardaki "Kadir Şeker’e Özgürlük" çığlıklarıyla 10 yıla kadar indi ve genç adam 2022'de tahliye edildi.
Ama asıl hasar toplumun zihnine verildi:
Artık sokakta şiddet gören birini gören herkesin aklında o korkunç ikilem var: "Yardım mı etmeliyim, yoksa sonum Kadir gibi mi olur?"




