Cevher mücevher yapılıncaya kadar meşakkatlerle dolu oldukça uzun ve zorlu bir yolculuktan geçirilir;

Cevher bulunduktan sonra önce içinde bulunduğu toprak kazılır, çöpü ayıklanır, sonra elenir, tozu-kiri-pası çıkarılır, sonra sularda yunulup yıkanır, sonra ateşlerde tutulur, curufu atıldıktan sonra da eritilir...

Yol uzun ve zorlu. Sonu hazinelerle dolu...

Binlerce derece ateşte eritilmiş olan maden istenen şekli alması için sonra kalıplara dökülür, sonra soğutulur. İşlenmek için yeniden ateşte sürülür ve iyice ısıtılır. Sonra tavlanır. Mukavemet kazansın diye tekrar tekrar ısıtılıp çekiçlerle dövülür. Özel ve ince uçlu bıçaklarla çapakları kazınır, eğelerle eğrilikleri eğelenir...

cevher1.jpg

Daha sağlam olsun istenirse tekrar ateşlere verilir ve ardından sulara batırılır. İhtiyaca ve lüzuma göre bazen hararetle, bazen de soğuk sularla terbiye edilir, iyice tavlanır ki öyle öyle kıvam bulur…

Bütün bunlar, elde işlenenin istenen biçimi ve özelliği alması içindir. Üzerinde eğrilik veya iğretilikten ne ele, ne göze, ne de gönle batacak hiç bir eser kalmasın diyedir. Sonra ince ince silinir, sonra itinayla cilâlanır.

cevher2.jpg

Bir de hünerli ve mahir bir ustanın ellerinde titizlikle ve çok ince bir işçilikle işlenmiş, murād edilen ayara ve kaliteye çıkarılmış ise, işte o zaman yākutlarla, incilerle, elmas ve pırlantalarla bezenip süslenerek değerine paha biçilmez, seyrine de doyulmaz nādir bir mücevher oluverir.

cevher3.jpg

El atılmayan, çıkarılıp işlenmeyen, işletilemeyen cevherler ise ya toprağın içinde kalmaya devam eder, ya da topraktan çıkarılsa bile beceriksiz ustaların ellerinde zayi olup gider!..

***

Misalden hakikate gelelim: Biz insanların hayat yolculuğunda karşımıza çıkan, çektiğimiz veya çekeceğimiz her bir sıkıntı, her darlık ve güçlük, içimizde tutuşan her bir yangın, yüreğimize düşen her kor ateş, eğilip bükülmeden, isyan ve itiraz etmeden sabır ve sebat gösterip azimle üstesinden gelmeye gayret ettiğimiz ve edeceğimiz her zorluk cevherin mücevher olma yolundaki bir aşaması, bir merhalesi gibidir.

Bu zorluklarla dolu yolculukta hem cevheri işleyenler hem de işlenenler bakımından, maruz kaldığı şartlara göğüs gerip tahammül eden ve katlanabilenler mücevher kıymetini alabilirler; O sınavlardan geçerken eleklerden düşmeyen ve dökülmeyenler, işte onlar seçsinler ne olmak istiyorlarsa...

Bundan dolayı önce Hak’ta ve doğru istikamette, doğru yöntemlerle ve daima doğru kalarak azim ve sebat gösterip bu uğurda başa gelen veya gelebilecek her şey için sabır, sabır ve yine sabır denilmiş…

İsteğinde kuvvetli bir azimle gayret edip sabırla sonucu elde etmek hakkında Peygamber Efendimizden (sav) iki hadis-i şerif nakledelim. Bir hadiste “Sabır acıdır, fakat meyvesi tatlıdır” buyurulmuş. Hatta diğer bir rivayette sabır “hanzal” denilen yeryüzünün en acı bitkisine benzetilir; yenmesi zordur ve acıdır, fakat sabretmenin sonunun ve sonucun tatlı olacağı ifade edilmiş. Bir başka hadiste ise “Men sabara zafara” yani, “Kim sabrederse zafer kazanır” diye müjdelenmiş. Elbette zor olanı başaran, o azmi ve çabayı sarf eden karşılıksız kalmaz ve bırakılmaz.

Ve tekrarlarla beyan edilen İlahi vaad ve müjde: "Allah sabr edenlerle berāberdir."

YANMADAN, ATEŞE GİRMEDEN PİŞİLMEZ

"Hamdım, yandım, piştim Elhamdülillah." (Mevlâna Celâleddin-i Rûmî)

Büyüklere/Ebeveynlere:

Hayatımızın en değerli varlıkları olan çocuklarını şımartarak, onlara ilim ve irfan öğretmeden, edep ve adap vermeden, söylediklerini samimiyetle yaşamadan, gereğinden fazla acıyıp merhamet ederek ve sorumluluk bilincinden mahrum olarak yetiştiren ebeveyn, evlâdını ileride karşısında "güzel bir sanat eseri, zarif ve nādide bir kristal" gibi göremez.

İşleyeceklere (Ustalara-Eğitimcilere):

Elinizdeki cevher olan genç dimağlar, ailelerinin kendi canlarından daha kıymetli varlıkları, göz bebekleri olan çocuklarıdır. Bu hammaddenin sizin elinizde işlenmesi, tamiri ve/ya ıslahı neredeyse mümkün olmayan hassasiyetle olmalıdır. Bu malzeme milletin, yerine başka bir şey koyamayacağı, zarar görürse telâfi edemeyeceği en değerli hazinesi, istikbâli ve ümididir. Bu hazinenin her bir parçası kendi kabiliyet, yetenek ve özelliklerine göre ayrı ayrı işlenmelidir. Her biri en iyi ne ve nasıl olacaksa, dikkatle, itinayla ve ihtimamla, hiç fire vermeden ve hiçbirini feda etmeden üzerlerine titrenilmelidir. Her körpe fidan, bir çömlek ustasının çamuru yoğurduğu, kıvamlandırıp her birine ayrı emek ve ayrı şekil verdiği gibi yetiştirilmelidir.

Gençlerimize - Çocuklarımıza:

Azimli olun ve çabucak bıkıp usanmayın. Azim, başlamak ve devam etmek için kuvvetiniz, sabır ve kararlılık ise hedefinize ulaşmak nihayete varmak için sermayenizdir. İlimle, kültürle, edeple, erdemle, terbiyeyle, görgüyle yoğrularak, hamlıktan olgunluğa daima daha iyiye ve güzele doğru, halden hale tekâmül etmelisiniz.

Temenni edilmez fakat hayat her an umulmayan ve beklenmeyen şeyleri karşınıza çıkarabilir; bazen zorluk ve sıkıntı, bazen ferah ve sürur, kimi zaman da türlü meşakkatler gelebilir. Hiçbir zaman yılmayın. Unutmayın ki, ateşlere atılmayan, güzel desenlerle üzerinde çizilip boyanarak işlenmeyen ve süslenmeyen (ki bunların hepsi terbiye sürecidir) ve bütün bunlara sabredip tahammül edemeyen "antika ve nadide bir eser" olamaz!..

Güneşin altında yanmayan, kökleriyle topraktan beslenmeyen, rüzgâra, yağmura dayanamayan meyve hamlıktan çıkıp olgunlaşır mı?..

İstikbâlimiz ve ümidimiz olan/olacak sevgili yavrularımız ve evlâtlarımız,

Öncelikle başta Peygamber Efendimiz olmak üzere, ömürlerini onun aydınlık yolunda yürüyerek kemâle ermiş örnek alınası büyüklerimizden ve dahi -eğer var ise, ve gördüğünüzde- ebeveynleriniz olan bizim nesilden görüp, duyup, öğrendiğiniz ve öğreneceğiniz her erdemli ve güzel hâli, büyüklerin irfanından akan her hikmetli sözü, nasihati ve davranışı, kısaca edebi ve görgüyü, sizleri paha biçilmez kıymetlere erdirecek ve birer şaheser yapacak, hayatın tecrübe imbiklerinden süzülmüş altın değerindeki hayat kılavuzu kabul ediniz.

Ne dersiniz gençler, çağların eskitemediği, her daim arı-duru Hazreti Mevlâna Celâleddin’i (ra) hamlıktan çıkarıp pişiren, olgun ve çok tatlı bir meyve gibi kemâle erdiren ve asırlardan beri onu sevenlerinin de gönlüne düşen ateş neydi ki acaba!..

Kaynak: Cevher Mücevher Olana Kadar… - Mehmet Asıf IŞIK