Tîn Suresi’nde şöyle buyrulur: "Andolsun, insanı en güzel bir biçimde yarattık.” (95/4)
Bu ayet bize şunu hatırlatır: Her insan, özünde Allah’ın takdiriyle bir güzellik taşır. Asıl mesele, o güzelliği görmek, korumak ve bozmamaktır.
Ne var ki günümüz gençliği, kapitalizmin dayattığı “tek tip güzellik” anlayışının baskısı altında eziliyor. İngiltere’de 18 yaş altındaki çocukların botoks ve dudak dolgusu yaptırmaları yasaklandı. “Çocuk botoks mu yaptırır?” diye sorsanız, sadece geçen sene 18 yaş altı 41 bin kişi bu işlemi yaptırmış. Tilki gözü ameliyatından cilt gerdirmeye kadar tıbbî zorunluluk olmaksızın yapılan her estetik müdahale aslında bir yabancılaşma hikâyesidir. Çünkü her insan, farklılığıyla güzeldir.
Kapitalizmin Dayattığı Tek Tip Güzellik
Bugün herkes Barbie bebek gibi olmaya özeniyor. Oysa birkaç yüzyıl önce güzellik anlayışı bambaşkaydı. Kadınlarda kilo makbuldü; “Bir dirhem et bin ayıp örter” denirdi. Şişman kadın, güçlü ve güzel kadın sayılırdı. Dizilerdeki Hürrem Sultan portrelerine bakın; bugünkü gibi zayıf değil, etli butlu, sağlıklı kadınlardı. Fakat sistem, “hep aynı tip insanlar güzeldir” algısını dayattı. Üç yaşında hediye edilen bir Barbie bebeğiyle başlayan bu süreç, bugün daha çocuk yaşta dudak dolgusu yaptırmaya kadar vardı.
Reklamcılar, modacılar, dizi ve film yapımcıları; giyeceğimiz kıyafetten dinleyeceğimiz şarkıya, kullanacağımız parfüme kadar her şeyi belirliyor. Peki biz bu hayatta neden varız? Eğer güzelliğimiz bile başkalarının algısına teslimse, birey olmayı nasıl başaracağız?
Güzelliğin Göreceliği: Algılar Üzerine
İsveçli psikolog Yuhanson’un yaptığı deney çarpıcıdır. Katılımcılara iki farklı fotoğraf gösterildi, “Hangisi daha güzel?” diye soruldu. Fotoğraf seçildikten sonra, el çabukluğuyla görüntü değiştirildi. Katılımcıların çoğu değişimi fark etmeden, yeni fotoğraftaki kişiyi neden güzel bulduklarını anlatmaya devam etti. Gerçek şu ki, güzellik algısı bütünüyle yönlendirmelere açıktır. Reklamların, medyanın ve sosyal algının çizdiği çerçevelerden ibarettir.
Danimarka’da bir ressam “Parayı al ve kaç” adını verdiği boş tuvallerini 80 bin dolara müzeye sattı. İtalyan bir heykeltıraş görünmeyen heykelini 15 bin dolara pazarladı. Değer diye sunulan şey aslında bir “algı”dan ibaretti. İnsanların gözünde neye değer biçileceğini belirleyen yine algıdır. Tıpkı bir gün rahatsızlık veren piyano sesinin, ertesi gün “dünyaca ünlü piyanist Paderevski’ye ait olduğu” öğrenilince gurur kaynağına dönüşmesi gibi. Değişen piyano sesi değil, algıdır.
Kendi Özümüzden Kopmak
Her insanın kökenlerini yansıtan farklı fiziksel özellikleri vardır: Kiminin burnu kemerli, kiminin elmacık kemikleri belirgin, kiminin teni buğday, kiminin gözü çekik… Bunlar aidiyet duygusunu güçlendiren, insanın kimliğini pekiştiren unsurlardır.
Fakat günümüzde, ait olduğumuz coğrafyanın ve ırkın bize bahşettiği doğal özellikleri silmeye, tek tip bir “plastik güzelliğe” kavuşmaya çalışıyoruz. Bu durum, estetik cerrahinin değerli tarafını gölgelemekte. Elbette bir insanın yaşamını olumsuz etkileyen deformasyonların düzeltilmesi çok kıymetlidir. Ama tıbbî bir gereklilik olmaksızın, sadece “moda olan” bir yüz hattına kavuşmak için yapılan her işlem, insanı kendinden koparmaktadır.
Felsefenin Gözüyle Güzellik
Platon’a göre güzel olan, özüne en uygun şekilde var olandır. Aristoteles, varlığın kendi ereğine ulaştığında güzelliğe kavuştuğunu söyler. Kant, estetik yargının çıkar gözetmeyen bir haz olduğunu belirtir. Hegel’e göre sanat, tinselliğin duyusal biçimde dışa vurulmasıdır. Nietzsche ise estetiği, yaşamın en yüksek onaylanışı olarak görür.
Oysa çağımızda estetik, ruhu yükselten bir deneyim olmaktan çıkmış, pazarlanan bir tüketim nesnesine indirgenmiştir. Kant’ın bahsettiği “çıkar gözetmeyen haz”ın yerini, tamamen “çıkar gözeten rekabet ve onay arayışı” almıştır. Bu yüzden ruhun estetiği göz ardı edilmekte, yalnızca bedenin estetiği kutsanmaktadır.
Dijital Dünyada Kaybolan Güzellik
Bugün teknolojinin göğe yükselen sesiyle gençler, güzelliklerini başkalarının bakışında, beğenisinde arıyor. Sanal âlemin kusursuz filtreleri arasında kendi aynasında yüzünü unutuyor. “Ben yetmiyor muyum?” sorusu kalplerinde yankılanıyor.
Oysa güzellik, ne bir filtrede saklı ne de bir beğeni sayısında gizli. Güzellik; yürekten dökülen iyi niyette, gözde parlayan samimiyette ve insan olmanın zarafetindedir.
Ben de Başak burcunun detayları seven ruhuyla şunu derim ki: Bir insana güzel diyen dil değil, güzel gören gönüldür. Beden dediğin gün gelir solgunlaşır, yüz dediğin zamanla iz taşır. Ama güzel kalpler eskimez.
Hayatın en güzel yanı, insanın kendi aynasında gördüğüyle barışabilmesidir. Güzelliğin ölçüsü başkalarının biçtiği kalıplarda değil, kendi özündedir.
Sevgili gençler, unutmayın: Hiç kimseyi mutlu etmek için değişmek zorunda değilsiniz. Başkalarının güzellik tarifine sığmak zorunda değilsiniz. Bir çiçeği güzel yapan şey yalnızca rengi değil, köklerine sadakati ve mevsiminde açmasıdır. Siz de kendi mevsiminizde açın, içinizdeki güzelliği keşfedin.
Kemal Sayar’ın dediği gibi:
“Dünya kötülere bırakılmayacak kadar güzel; sen de içindeki dünyayla güzelsin.”
Son sözü ise astrolog Barbaros Kozan’a bırakalım:
“İyi bir insanın enerjisi kadar güzel bir enerji kesinlikle yoktur.”
Hoşça bakın muhterem zatınıza.